İslamiyetten Önceki Türk Tarihi - 3
İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
DEVLET YÖNETİMİ
A) DEVLET:İslamiyet’ten önceki Türk topluluklarında siyasi yapının en üst kademesinde devlet yer alıyordu. Türkler devlete İl veya El diyorlardı.
İslamiyet’ten önceki Türk toplulukları Hakan adı verilen hükümdarlar tarafından yönetiliyordu.. Hükümdarlar; Kağan, Hakan, Han, Şanyü, Tan-hu, Yabgu, İlteber, İdi-Kut gibi unvanlar kullanıyorlardı. Hükümdarlar, devleti yönetmenin kutsal bir görev olduğuna ve bu görevin kendilerine Gök Tanrı tarafından verildiğine inanırlardı. Hükümdar eşlerine Katun (Hatun) unvanı verilirdi. Hatunlar devlet yönetiminde söz sahibi olup kurultaya katılır ve elçi kabullerinde bulunurlardı.
Otağ (Hakan çadırı), örgin (taht), tuğ ((sancak) ve davul ilk Türk devletlerindeki hükümdarlık sembolleriydi.
Hükümdarın millete karşı bazı görev ve sorumlulukları vardı. Bunlar;
- Türk milletini iktisadi yönden yüksek bir seviyede, barış içinde hür olarak yaşatmak.
- Orduyu idare edip, ülke çapında asker toplamak.
- Dağınık Türk boylarını toplayıp, bir araya getirmek.
- Töreyi uygulamak.
- Kurultayı toplantıya çağırıp yönetmek.
- Devlet mahkemesine (Yargu) başkanlık etmek.
- Adaletli olmak ve kanunları uygulamak.
- Millete hizmet etmek.
Türklerde ilk devlet teşkilatı, Asya Hun Devleti hükümdarı Mete Han tarafından kurulmuştur. Ülke, yönetim bakımından “doğu-batı (sağ-sol) veya “kuzey-güney” diye iki idari bölgeye ayrılırdı. Çoğunlukla sağ yâda doğu taraf, hükümdarın bulunduğu bölgeyi ifade ederdi. Diğer bölümlerin başında bulunan yöneticiler, hükümdarın egemenliğini tanırlardı.
Türklerdeki Veraset Sistemi
Türklerde devlet hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Ve ülke hükümdarın sağlığında oğulları arasında paylaştırılırdı. Her prensin(Tekin) hükümdar olma hakkı vardı.
Kimler Türk Devletlerinde Hükümdar Olabilirdi?
Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri.)
Kut Anlayışı Nedir?
Türkler devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT denirdi. Kut'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanılıyordu.
Kut Anlayışı Türk Devletlerini Nasıl Etkilemiştir?
Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi taht kavgasına girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, yâda bölünmeye götürüyordu.
Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkışı Tarih Boyunca Kaç Değişik Şekilde Meydana Gelmiştir?
- Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan hükümdar olarak tahta çıkıyordu. (En sık rastlanan durum)
- Hükümdarın rakipsiz aday olması(Bu durumda taht kavgası olmadan başa geçiyordu.)
- Seçim Usulü (Kengeş, toy veya kurultay denilen devletin ileri gelenlerinden oluşan meclisin toplanarak hanedan üyelerinden birini tahta geçirmesi.
- Ekber ve Erşed(En yaşlı ve Olgun) olanın başa geçmesi. (Bu yöntem I. Ahmet zamanından itibaren sadece Osmanlı Devletinde uygulanmıştır.
B) MECLİS VE HÜKÜMET: Devlet yönetiminde hakan tek başına karar vermez, devletin siyasi, kültürel, ekonomik, askeri meseleleri toy (kengeş) adı verilen mecliste görüşülerek karara bağlanırdı. Kurultay adı da verilen bu meclis, Asya Hunları zamanından itibaren görev yapmaya başlamıştır. Kurultayın başkanı hükümdar idi. Kurultaya hükümdarın eşi hatun ve oğulları olan tekinler ile devlet temsilcilerinin tamamı katılırdı. Bu meclise katılma hakkına sahip olanlara Toygun adı verilirdi. Hükümdar olmadığı zaman Ayguci (Bugünkü başbakan seviyesindeki kişi) kurultaya başkanlık ederdi.
Eski Türk Devletlerindeki bazı devlet görevlileri şunlardı:
- AYGUCI : Hükümet başkanı (başbakan)
- AYUKI : Hükümet
- BUYRUK : Bakan
- TAMGACI : Dış siyaset işlerini yürüten gör.
- TİGİN : Hükümdar çocukları (Tekin)
- ŞAD : Diğer Hanedan mensupları
- TUDUN : Vali
- SUBAŞI : Ordu komutanı
- TARKAN, APA : Saray görevlileri
- BİTİGCİLER : Kâtip
- AGI (AGILIG) : Hazine
- AGICI : Hazinedar
- KENETÇİ : Danışman
TOPLUM TAPISI VE SOSYAL HAYAT
Türk toplumu;
- Oguş : Aile
- Urug : Soy=Aileler birliği
- Bod (Boy) : Kabileler
- Budun(Bodun) : Boy, birliği, Millet
- İl(El) : Devlet
Şeklinde yapılanmıştı. Babaerkil bir aile yapısına sahip olan Türklerde tek eşle evlilik esası vardı. Aile, düğün töreniyle yapılan evlenme ile kurulur, kız evi oğlan evinden kalıng denilen bir başlık alırdı.
Evlenen çocuklar evden ayrılarak kendi yuvalarını kurarlardı. Oğullardan en küçük olanı, baba evinde kalır ve baba ocağını devam ettirirdi.
Bahar mevsiminin başlangıcında büyük şölenler düzenlenirdi. Toy adı verilen bu şölenlerde kurbanlar kesilir, at yarışları yapılır ve dans edilip şarkılar söylenirdi. Türk müzik aletleri içinde en önemlisi kopuz idi. Türkler söyledikleri besteye ır, sazlarla çalınan melodiye küg diyorlardı.
Türk Toplumunun Özellikleri:
Hunlar ve Göktürkler zamanında halk, göçebe bir yaşam sürdürüp, çadırlarda yaşıyordu. Uygurlar zamanında yerleşik hayata geçip, kasaba ve şehirler oluşturdular.
Halk hür olup, herkes aynı işi yaptığından (hayvancılık) halkın sınıflara ayrılması söz konusu değildi. Yaşam biçimleri göçebeolduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda köle sınıfı yoktu. Din adamları diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlı değildi.
ORDU
Türk ordusu Mete Han’ın meydana getirmiş olduğu Onlu Sisteme göre teşkilatlanmıştı. Buna göre en büyük birlik on bin kişiden oluşur ve buna tümendenirdi. En küçük birlik ise on kişiden oluşurdu. Bu teşkilatlanma Türk ordusunun savaşçı özelliklerini arttırmıştı. Hareket kabiliyeti çok fazla, disiplinli ve çağın en güçlü ordularından birine sahip olan Türkler, savaş silahları olarak; ok, yay, kement, mızrak, kılıç, süngü ve kalkan kullanmışlardır.
Türk Ordusunun başlıca özellikleri şunlardı:
a) Türk ordusu ücretli değildi.
b) Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaşa hazırdı.)
c) Türk Ordusunun temeli Atlı (Süvari) askerlerden meydana geliyordu.
d) Siyasi teşkilatta görev yapan (boy beyi, han, şad, tigin gibi) her yönetici savaşa hazır bir komutandı.
HUKUK
Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına Töre (Türe) denilirdi. Töre kuralları değişmez kurallar değildi. Hükümdarlar çevre ve zamanın şartlarına göre kurultayında onayını alarak töreye yeni hükümler ilave edebilirlerdi. Törenin değişmez kuralları ise; adalet, iyilik, eşitlik ve insanlık idi.
Göçebe hayat tarzının hâkim olduğu Türklerde, uzun süreli hapis cezaları yoktu. Suçlular derhal cezalandırılır ve cezaları ertelenmezdi.
Türklerde adli teşkilat iki bölümden oluşurdu. Birincisi, hükümdarın başkanlığındaki yargu adı verilen siyasi suçluların yargılandığı devlet mahkemesi idi. İkincisi ise, yargan adı verilen hâkimler idaresinde adi suçlara bakan mahkemelerdi.
NOT: Türklerdeki ilk yazılı hukuk belgeleri Uygurlara aittir. Günümüze kadar ulaşan bu belgeler medeni hukuk, ticaret hukuku, borçlar hukuku ve vergi hukukuna ilişkindir.
DİN VE İNANIŞ
İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu 3 grupta toplayabiliriz:
1. Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ, ağaç, göl... gibi varlıkların gizli güçlere sahip olduklarına inanırlardı. Doğadaki bu ruhlara iduk yer-su (kutsal yer su) deniliyordu. Ayrıca yazıtlarda Umay adı verilen bir tanrıçadan da söz edilmektedir. Yağmur yağdırmak, ruzgar estirmek için sihrine başvurulan yada taşı da kutsal sayılmıştır.
2. Atalar Kültü: Ölmüş büyüklere ve atalara ait hatıralar kutsal sayılarak saygı gösterilir ve onlara kurbanlar kesilirdi.
3. Gök Tanrı İnancı: Türklerin İslamiyet’ten önceki dini Gök Tanrı diniydi. Bu dine göre Türkler;
- Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı.
- Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı, eşyaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı.
- Cennet'e Uçmağ, cehenneme ise Tamu diyorlardı.
- Kurgan adı verilen mezarlara ölünün, sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek ve öldürdüğü düşmanlar sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir.
- Ölüleri için yuğ (Yoğ) adı verilen cenaze törenleri yapar ve ardından yas tutarlardı.(Ölü gömüldükten sonra verilen yemeğe ölü aşı veya yağ aşı denilirdi)
Türk topluluklarının asıl dini Gök Tanrı dini olmasına rağmen, bazı topluluklarda değişik dinlerin yayıldığı da görülmektedir.
Uygurlar arasında Budizm, Maniheizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet yayılmıştır. Hazarlar da Museviliği kabul etmişlerdir. Macarlar, Kumanlar, Peçenekler, Tuna Bulgarları Hıristiyanlığı kabul etmiş, itil Bulgarları ise İslamiyet’i seçmişlerdi.
İslamiyet dışındaki dinler genellikle Türklerin milli benliklerini kaybetmelerine ve diğer milletlerin arasında yok olmalarına sebep olmuştur.
NOT: Türklerin etkilendiği en önemli inançlardan biri Şamanizmdir Bu bir din olmayıp daha çok büyü ve gizli güçlere inanma biçiminde ortaya çıkmıştır. Bu inancın temsilcilerine Şaman, Kam veya Baksı adı verilirdi. Bu kişilerin, kötü veya iyi ruhlarla temas sağladıklarına inanılarak, bunların büyücülük ve sihir özelliklerine başvururlardı.
EKONOMİK HAYAT
Göçebe bir hayat yaşayan Türkler belirli iki merkez (yaylak-kışlak ) arasında hayatlarını sürdürürlerdi.
Hayvancılık temel geçim kaynağıydı. Koyun, keçi, at en çok beslenen hayvanlardı. Bunun dışında sığır, katır ve deve de yetiştirilirdi. Beslenme ve giyimde hayvan ürünlerinden yararlanır ve bunları satarak geçimlerini sağlarlardı.
İklimin ve coğrafi şartların elverişli olduğu yerlerde tarım da yapılmaktaydı (Arpa, buğday, darı). Hunlar sulama kanalları açarak tarım yapmışlardır. (Tötö Kanalı Hunlar döneminde açılmıştır).
Savaşlarda elde edilen ganimetler, tüccar ve devletlerden alınan vergiler ile halktan toplanan vergiler önemli gelir kaynaklarıydı.
Ticaret önemli bir gelir kaynağıydı. Türk ülkeleri İpek Yolu üzerindeydi (İpek Yolu, Çin’den başlayıp Akdeniz kıyılarına kadar uzanan ticaret yoludur).
Ayrıca Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Ural, Sibirya ve Altaylar üzerinden Çin'e giden yola Kürk Yolu deniliyordu. Türkler bu yolun üzerinde de olduklarından sansar, samur, kunduz, vaşak gibi av hayvanlarının kürklerinin ticaretini yapıyorlardı.
Para yerine daha çok üzeri resmi damgalı ipek parçası kullanıyorlardı.
NOT: Türklerin yetiştirdiği ilk tarım ürünü hayvan yemi olan yonca, ilk tarımsal gıda ürünü ise mısırdır.
YAZI, DİL VE EDEBİYAT
Türkçe, Ural-Altay dil grubuna mensuptur. Türk yazı dilinin ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir.
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Süryani, Çin, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır. Bu alfabelerden Göktürk ve Uygur Alfabeleri Türklerin kendi geliştirmiş oldukları milli alfabelerdir.
Göktürk (Orhun) Alfabesi:38 harften meydana gelir. Göktürk yazısına ilk defa Orhun Nehri kıyısındaki kitabelerde rastlandığı için Orhun Alfabesi de denir.
Uygur Alfabesi:18 harften meydana gelir. Uygurlar bu alfabeyi Soğd alfabesinden yararlanarak hazırlamışlardır.
Türkçenin ilk edebiyat ürünleri sözlüdür. Bunlar cenaze törenlerinde söylenensagular, şölenlerde saz eşliğinde söylenen koşuklar, atasözleri olan savlar, bağımsızlık, vatanın kutsallığı, birlik-beraberlik ve kahramanlık konularını işleyen destanlardır.
Başlıca Türk Destanları:
- Hunların(Oğuzların). > Oğuz Kağan Destanı
- İskitlerin (Saka)..... > Alper Tunga ve Şu Destanları
- Göktürklerin............ > Ergenekon ve Bozkurt Destanları
- Uygurların.............. > Göç ve Türeyiş Destanları
- Kırgızların............... > Manas Destanı
Orhun Yazıtları (Göktürk Kitabeleri):
Türklerin en eski kitabeleri VI. yüzyıla ait Yenisey kitabeleri ile VIII. yüzyıla ait Orhun Kitabeleri'dir. Yenisey kitabeleri Kırgızlar'ın mezar taşlarına yazdıkları yazılardı. Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında Bilge Kağan (735), Kültigin (732) ve vezir Tonyukuk (727) adlarına dikilmişlerdir.Yolluğ Tigin isimli bir Türk prensi tarafından yazılmışlardır. Bu yazılar 1893 yılında Danimarkalı Bilgin Thomsen tarafından okunmuştur.
Orhun Yazıtlarının Önemi:
1. Türk adının geçtiği ilk Türkçe metinlerdir.
2. Türk Tarihinin ve Türk Edebiyatının ilk yazılı belgeleridir.
3. Türklerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi hayatları hakkında bilgi verir. Ayrıca kitabeler gelecekteki Türk Milleti içinde çarpıcı öğütler vermesi bakımından önemlidirler.
NOT: Adı bilinen en eski Türk şairi Aprın-çur Tigin’dir.
BİLİM VE SANAT
Türkler 1 yılı 365 gün 5 saat olarak hesaplayarak, 12 hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır.
Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kâğıdı yapmışlardır.
Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistan'ın başkenti Alma Ata yakınlarında Esik Kurganından çıkarılan "Altın Adam Heykeli" Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.)
Eşya ve binalarda hayvan üslubu denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır.
Halı Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganı'nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.)
Uygurlar yerleşik hayata geçtikten sonra kendilerine has evler, tapınaklar, saraylar, şehirler yapmışlardır. Kubbeli mezarlar, yapılarda üçgen kullanımı (Türk üçgeni) ilk defa Uygurlarda görülmüştür. Uygurlar çok orijinal heykel, resim ve minyatür yapmışlardır. Minyatürler Türk resim sanatının ilk önemli örnekleridir. Uygurlar saray duvarlarına fresk denilen resimleri yapmışlardır.